domingo, 30 de agosto de 2015

Özyönetim Nedir, Nasıl Ele Alırız? /¿Cual es la Autonomía y como la abordamos?. Un articulo del portal Özgür Gelecek.

Nota: El presente articulo de los camaradas de Özgür Gelecek, analiza la cuestión de la Autonomía, su carácter progresista, sus limites y la necesidad de avanzar en el camino de la Revolución y de la autentica autodeterminación del pueblo kurdo.

 

Özyönetim Nedir, Nasıl Ele Alırız?

Cumartesi, 29 Ağustos 2015 16:09
 

surda silahli hendek timi is basinda 1345902 720 400



HDP’nin geniş kesimleri kucaklayarak ulaştığı seçim başarısına karşı Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan nezdinde ortaya konan devlet refleksi; “çözüm süreci”nin buzdolabına kaldırılması, esas olarak ise ateşkesin rafa kaldırılması oldu. Seçimler öncesinde başlayan saldırgan tutum, sonrasında askeri saldırganlığa dönüştü ki, bu sadece gerillaya dönük olarak değil ama Kürt
halkını da kapsayan şekilde halen sürmektedir. Bu saldırganlığa karşı bir askeri- politik direniş hattı ören Ulusal Hareketin en önemli karşı hamlelerinden birinin T. Kürdistanı’nda peşpeşe ilan edilen öz yönetimler olduğunu söylemek gerekir. Özerklik anlayışının Ulusal Hareketin siyasal çizgisinin bir parçası olduğu bilinmektedir. Kürt ulusal sorununun çözümünde ve yine Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde Ulusal Hareketin ortaya koyduğu politikanın omurgasını bu anlayış oluşturmaktadır. Türkiye şartlarına sunulan bu politikanın mevcut yapıyı düşündüğümüzde devlet açısından sarsıcı ve kabul edilemez nitelikte olduğu ise açıktır. TC devleti kuruluşundan itibaren ve bir yanıyla Osmanlı’ya dayanan devlet geleneğinin bir devamı olarak merkezi faşist bir yapıya sahiptir. Özellikle cumhuriyetin ilk dönemlerinde T. Kürdistanı’nda isyan bahanesiyle ya da başka bahaneler uydurarak yapılan yığınla katliam, izlenen baskı ve asimilasyon politikaları, bu merkezi yapıyı en zayıf olduğu yerde tahkim etme amacına hizmet etmiştir. Elbette TC devletinin merkezi yanının güçlü olması sadece ulusal soruna has bir durum değildir. Bunu da kapsayacak şekilde sosyo-ekonomik temelde şekillenen bir öze sahiptir. Egemen sınıfların emperyalizme bağımlı ve zayıf niteliliği, mevcut sömürü sisteminin devamı için halkın olabilecek her şekilde baskı altında tutulmasını gerektirmektedir. Bundan dolayı demokrasinin “olmazsa olmazlarından” şeklinde sayılan seçim sisteminin (ki bu sadece bir biçimidir) yani halkın yönetime katılma biçiminin, egemen sınıflar açısından alabildiğine iğdiş edilmiş, sınırlanmış hali yaşam bulmaktadır. TC devletinin “demokratik niteliğine” dair bu sorun T. Kürdistanı özgülünde kendine özgü bir biçim almaktadır. Zira burada söz konusu olan sadece demokrasinin temel niteliği olan halkın yönetime katılma hakkı hiçleştirilmemekte aynı zamanda bu ulusal baskıyla katmerli bir hale gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında gündeme gelen öz yönetim ilanları, bir yandan devletin merkezi faşist yapısına öte yandan ise T. Kürdistanı’nda uygulanan ilhakçı devlet politikasına karşı bir saldırı niteliği taşımaktadır. TC devletinin bu alanlara yönelik katliamcı yaklaşımının ardında da bu gerçeklik yatmaktadır. Egemen sınıflar açısından devlete dair tehdit algılanmış ve halka dönük katliamlardan da kaçınılmayacağı mesajı verilerek dahası bunun pratiğine de girilerek adeta bir işgal saldırısına girişilmiştir. Özelikle MHP çevresinin ve Devlet Bahçeli’nin “sıkıyönetim ilan edilsin” vb. talepli ajitatif bir konuşmanın ötesinde, algılanan tehdidinin  devlet cephesinden boyutunu göstermektedir. AKP hükümeti ise sadece bunu sözde reddetmekte ama diğer yandan sıkıyönetime has uygulamalar bölgede pratikleştirilmektedir.
Özyönetim ilanı ilerici ama yeterli değildir!
Ulusal Hareket bir yandan özerklik/öz yönetim ilan ederken bunun asıl amacını devleti kendi istediği zemine çekmek için bir hak alma mücadelesi yürütülmek olarak açıklamaktadır. Bu mücadele kuşkusuz ilericidir ve desteklenmelidir. Ancak daha önce de vurguladığımız gibi bizim açımızdan temel mesele sadece ulusal zeminde bazı hakların kazanılması değil, Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkı ve tam hak eşitliğinin sağlanmasıdır. Meselenin devrimci çözümü budur. Ulusal Hareketin mevcut siyasal çizgisi hâlihazırda bundan uzaktır ve bundan dolayı ulusal sorunun çözümünde devrimci bir halka yakalanamamaktadır. Buna paralel şekilde öz yönetim ilanları da devlet yapısının demokratik bir şekilde dönüşümünü hedeflemektedir. Bunun akabinde silahlı çatışmaların tırmanması ise devletin gösterdiği refleksle ilgilidir. Kürt ulusunun kendi mücadele tarihinden de anlayacağı gibi en küçük demokratik hakkın dahi silahlı mücadele ile kazanılması ve korunması ülkemizin gerçekliğidir ve TC devletinin faşist yapısının tersten ispatıdır. Süreç açısından önemle üzerinde durulması
gereken bir diğer nokta T. Kürdistanı’nda ortaya çıkan özerklik ilanlarının ülkenin batısından da yeterli düzeyde dayanışma ve destekle karşılanmasıdır. Bu sadece devletin buralara yönelik geliştirdiği askeri saldırganlık ve katliamları teşhir etmekle mümkün değildir. Çünkü burada söz konusu olan salt askeri saldırganlık değildir; bu TC’nin her zamanki halidir. Söz konusu olan şimdiye kadar Ulusal Hareketin
sürdürdüğü demokratik hak alma mücadelesinin bir adım daha ileri taşınması ve radikalleştirilmesidir. Bunda ne kadar ısrar edileceği, bunun seçim süreci vb.ne paralel nasıl ele alınacağı, süreçte izlenen ve misilleme düzeyinde kalan (PKK’nin deyimiyle meşru savunma) askeri çizgisinin örneğin 2012’de olduğu gibi bir saldırı savaşına dönüp dönmeyeceği ile de alakalıdır. Şimdiden görülen Ulusal Hareketin bunu daha üst boyutta bir kopuşa çevirmeyeceğidir. İzlenen barış politikası, müzakere politikaları vs. bunu göstermektedir. PKK’nin, TSK’nın saldırılarına karşı yaptığı haklı misilleme eylemleri ve yine öz yönetim ilanları, devletin yaptığı propaganda ve özellikle sol liberallerin tutarsızlığı ile birleştiğinde savaşın taraflarını “eşit düzeyde” ele alma gibi bir kafa karışıklığı ortaya çıkmaktadır. Buna karşı uyanık olmak ve halkı aydınlatmak gerekmektedir. Daha önce de vurguladığımız gibi bizim açımızdan barış politikası savaşa karşı olmak üzerinden değil, TC’nin yürüttüğü haksız savaşa karşı olmak açısından anlamlıdır. Bu açıdan savaşın taraflarına karşı tutumumuz ve konumlanmamız nettir. İkincisi ise gerçek anlamda barışın sağlanmasının Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkı’nın savunulması ile mümkün olduğudur. Buna dair görevlerin yerine getirilmesi bütün faaliyet alanlarında öz yönetim ilanlarının sonuna kadar desteklenmesi, devletin faşist saldırganlığının ve katliamların teşhiri ile birleştirildiğinde mümkündür.

No hay comentarios: